Dünyanın doğa harikalarından önemli birisi olan Iguazu Şelaleleri; Brezilya, Arjantin ve Paraguay’ın kesişim noktasında yer alıyor. Brezilya’da ve Arjantin’de gezilecek yerler listesinin de üstlerinde yer alıyor burası. Portekizce Cataratas do Iguaçu; İspanyolca Cataratas del Iguazú; Tupice Y Ûasu (Büyük Su) olarak geçiyor burası. Birçok gezgin gibi ben de yarım gün Brezilya tarafında, tam bir gün de Arjantin tarafına ayırdım ki bu plan ideal. Bu yazıda hem Brezilya hem de Arjantin İguazu’su anlatılacak.
Gelelim planlama kısmına. Paraguay kısmında görülecek çok bir şey yok. Arjantin kısmı daha geniş ve büyük, şelalelere daha çok yaklaşma imkanı tanıyor; Brezilya kısmı ise daha geniş açıdan panaromik bir görüntü sunuyor ve 4 saat gibi bir sürede bitirilebiliyor. Mantıklı ve ucuz olan sabah 8-9 gibi Rio de Janeiro’dan Foz do Iguaçu’ya (Brezilya tarafı) bir iç uçuş uçak bileti alıp ucuza uçmak, 12’den sonra Brezilya kısmı gezip akşama doğru Puerto Iguazu (Arjantin tarafı) geçip orda uyumak,sonraki günü de tamamen Arjantin İguazusu’na ayırmak ve aynı günün akşamında iç uçuş bileti 9 gibi Buenos Aires’e gitmek veya bu rotanın tam tersi. Böylelikle zaman ve maliyet açısından en optimal planlamayı yapmış olursunuz.
Puerto Iguazu’dan da Buenos Aires’e gitmenin çeşitli yolları var. Otobüs 20 saat sürüyor. Uçak biletinizi önceden alırsınız uygun fiyatlarla 2 saatte Buenos Aires’te olabilirsiniz. Şahsen benim zamanım kısıtlı olduğu için uçağı tercih ettim. Gezerken bazen zaman büyük eşittir para olabiliyor yani.
İki şehrin de kendi havaalanı var. Bilet alırken kodları karıştırmayın. Brezilya tarafının IATA kodu IGU; Arjantin tarafının IATA kodu IGR. Dolayısıyla Buenos Aires’ten gelecekler IGR’yi tercih etmeli ki ucuza uçun =)
Gezinin planlamasını yaparken İguazu’da Brezilya-Arjantin sınır geçişi sorun olur mu diye düşünüyor insan haliyle. Çok rahat ya. Strese gerek yok. Şehir merkezinden otobüslerle çok rahat sağlanabiliyor. Brezilya’dan çıkarken pasaportunuza damga bastırmayı unutmayın yoksa kendinizi Brezilya resmi kayıtlarında hala orada kalmış, oraya yerleşmiş, çoluk çocuğa karışmış halde bulabilirsiniz.
Havaalanından (IGU) çıktıktan hemen sonra otobüs sırasına giriyorum. Otobüsler Foz do Iguaçu-Havaalanı-İguazu Şelaleleri (Bre) rotasını takip ediyorlar. Otobüs geliyor, hemen biniyorum fakat bir terslik var bu işte .Otobüs şelaleye gitmesi gerekirken Foz do Iguaçu’ya gidiyor. Yanlış otobüse binmişim meğer =) Otobüsleri durdurmak için “ip teknolojisi” var. Akıllıca =)
Hemen iniyorum yolun yarısında. Çok sevdiğim bir seyahat şekli olan otostopla seyahat için geçen arabalara bakınıyorum. 5-10 dakika geçmeden eski kırmızı bir FIAT geliyor. En yakın otobüs durağına kadar bırakıyor beni. Şahane insanlar ya bu Arjantinliler. Yol boyunca Messi ve Arjantin Sineması (Sevmemek imkansız zaten) hakkında konuştuk.
Şelale girişinde eşyanızı, çantanızı bırakabileceğiniz dolaplar var. O kadar ağır yükle gezmeye gerek yok yani. Bu arada biletler her iki taraf içinde saçma şekilde pahalı. 65-70 TL gibi. Mecburen ikisine de veriyorsunuz o kadar geldik görelim bari diye. Hatta biz Ayasofya’da Topkapı’da az bile alıyormuşuz diye düşünmedim değil.
İguazu Şelaleleri hakkında söylenegelen bir efsane var. Tanrı “Naipí” adında ölümlü bir kıza aşık olur ve evlenmeye karar verir. Fakat kız sevdiği kişi olan “Tarobá”yı seçer ve nehirden bir kanoya atlayarak kaçmaya çalışırlar. Tanrı bunu görünce çok sinirlenir ve nehri ortadan ikiye ayırır. İguazu Şelaleleri böyle doğmuş diye anlatılır hep.
Küçükken Manavgat, Kurşunlu, Düden şelalelerini görmüştüm ama onlar şelale değilmiş burda anladım. Tabi Venezuela’daki Angel Falls gibi 1 km’den düşmüyor ama gerçekten de görkemli ve nefes kesen bir manzarası var. En yüksekteki düşüş 82 metreden. Şelalenin toplam genişliği 2,7 km. Ayrı ayrı 275’ten fazla düşüş noktasından oluşan İguazu Şelaleleri sözde meşhur Niagara Şelelesi’nden daha geniş ve daha yüksek. Öyle ki Niagara’yı çok seven First Lady Eleanor Roosevelt buraya geldiğinde “Poor Niagara (Zavallı Niagara)” diye feryatlarda figanlarda bulunmuş =)
Tabii ki ben bizim için yaz onlar için kış olan haziran ayında gittiğim için havalar biraz soğuk. Suyun rengi kahverengi ama her durumda görkemli. Şelaleleri izlerken bir yandan da insanların elindeki yiyeceklere göz dikmiş “Coati” adındaki yaratıkları fark ediyorum.
Bunlar çok tatlılar ama ısırdılar mı (veya ıstırdılar mı – son dönemlerin modasıyla söyleyeyim) çok sağlam ısırıyorlar. Hatta her yerde bunlardan uzak durun, beslemeyin gibisinden uyarılar var.
Giriş yerinden şelalelerin dibine doğru yaklaştıkça maruz kaldığımız su seviyesi artıyor. Son noktada şelalelerin içine giren bir iskele var ki iskeleye vardığınızda sırılsıklam oluyorsunuz.
Yanınıza kesinlikle yağmurluk, naylon bir şeyler alın ki poponuza kadar ıslanmayın. Yaklaştıkça ısınıyorum. Hadi ben kendimi geçtim fotoğraf makinesine bir şey olacak diye daha çok makineyi koruyorum. Fotoğraf makinesi için ayrıca bir önlem gerekiyor. Fotoğrafçıların dikkatine!!
Brezilya tarafından kesinlikle görmeniz gereken manzara en yukardan tüm şelaleyi yukardan gören gözlem noktası. Yani burası:
Şelalelerin Brezilya kısmını gezmeyi bitirdikten sonra şehre geçiyorum. Brezilya’dan ayrılmadan son bir kez daha Feijoada yemek için bir restoranta giriyorum. Futbolla alakalı olmasam da Almanya-Brezilya maçını izlemek de var aklımda. Ve girdiğimde maç çoktan başlamış, insanlar odaklanmış şekilde maçı seyrediyorlar. Elimi yıkamaya gidiyorum bir gol oluyor. Yemeği almak için ayağa kalkıyorum bir gol oluyor. Haritaya bakıp notlarımı incelerken kafayı kaldırıyorum bir gol oluyor. İşte o meşhur 7-1 maçını ben böyle izlemiştim.
Brezilya’da insanları hiç bu kadar mutsuz görmemiştim. Herkesin suratından düşen bin parça. Demek ki zamanı gelmiş, ben insanlar bu kadar mutsuzken burda kalamam diyerek Arjantin tarafına geçiyorum.
Brezilya ile ilgili son not: Brezilya futbolda böyle bir hezimete uğrayınca bazı arkadaşlarım Dünya Kupası öncesinde favelalarda yapılan ağır ve ciddi operasyonlarda yok yere hayatını kaybeden, zarar gören veya arada kaynayan mazlumların, zavallı insanların ahı çıktı diye söylemişlerdi.
Puerto Iguazu‘ya geldiğimde maçın etkilerini burda da görebiliyorum. İnsanlar Almanya finale çıktı diye mutlular. Çünkü Arjantin-Brezilya arasında inanılmaz bir çekişme var her konuda. Özellikle de futbol konusunda. Hatta Brezilya’ya karşı bir şarkı bile bestelemişler. Sokaklarda, barlarda, restaurantlarda ve birçok yerde bu şarkıyı duyuyorsunuz.
Puerto Iguazu’da ilk işim hemen hostele yerleşmek. Kaldığım hostel adı Hostel Iguazu Falls. Konum olarak çok güzel. İnsanlar güler yüzlü. Sabah erkenden kalkıp şelalenin girişine gidiyorum. Türk bir grup ile karşılaşıyorum. Normalde bu coğrafyada ülkemizden insanlara rastlamak çok zor. Güney Amerika seyahatim boyunca Küba’da tanıştığım 12 Türk ile İguazu’daki gezgin grup hariç bizim oralardan kimseyi göremedim.
Şelale için bazı hatırlatmalar:
– Brezilya tarafında olduğu gibi bu tarafta da yemek canavarı yaratıklarımız Coatiler her yerde tabi ki.
– Yanınızda yemek için bir şeyler götürün. Milli Parkın içinde birazcık pahalı da… Coatilere de kaptırmayın rızkınızı =)
– Kış, yaz demeyin yanınızda yağmurluk bulundurun. Çok da iyi olmasına gerek yok. Burada şelaleye çok yaklaştığınız için ıslanıyorsunuz zaten. Eğer benim gibi gütürmezsiniz de dandik sera naylonunundan yağmurluğa 30 TL verme keyfini yaşarsınız. Zaten budget-traveler, backpacker tarzı gezginler için bu tarz masraflar gereksiz harcamalar oluyor.
– Şehirden havaalanına gitmk için otobüs ve shuttle zamanını gitmeden öğrenin.
Arjantin tarafı küçük şelalelerden oluşuyor.
Şelalelerin yanına kadar gidebiliyorsunuz. Brezilya tarafından farklı bir havası var. Şelalelerin gezilmesi için çeşitli rotalar oluşturulmuş durumda; küçük orta ve büyük olmak üzere.
Çok fazla zamanınız varsa büyük turu yapabilirsiniz ama biraz yorucu olacağını şimdiden söyleyim. Sonunda şu meşhur Asadolardan gömelim artık diyorsunuz yani. Onun dışında orta turda gayet yeterli. Burda görmeniz gereken en önemli yer Devil’s Throat. Burası şelalenin en coşkun aktığı görsel şölen sunan bir yer. Görmeden gelmeyiniz efenim.
Şelalenin gezilmesini bitirdikten sonra akşam uçağın kalkışına kadar zaman kalıyor. Ben de kendimi bir lokantasında buluyorum. Ne yenir burada? Tabii ki de Arjantin’de et yenir.
Gezerken temel kural turistik bölgenin ortasındaki yere gitmek değil de (ki bu Sultanahmet’teki hasırlı kilimli lokantaları giden Japon turistlerin durumu) birazcık araştırıp daha arkalarda lokallerin gittiği yerlerde hem ucuza hem de lezzetli yemek yemek.
Arjantin’in en güzel taraflarından birisi de lezzetli, kalın ve kocaman bir et parçasını Türkiye’deki bir Steak House’ta vereceğiniz paranın dörtte biri fiyatına yemek. Burası dünyanın belki de en lezzetli etlerinin tüketildiği bir coğrafya. Yemeklerden ve Arjantin’deki yemek kültüründen Buenos Aires yazısında daha detaylı bahsedeceğim.
Yemek için bir Asado söylüyorum. Derken bir bakıyorum ki herkes Arjantin forması girmiş, maç seyretmek için mekanlara doluşmaya başlamış. Hollanda-Arjantin maçı var. Dedim ya benim futbolla çok alakam yok diye maç olduğunu yemek yerken öğreniyorum.
Maçı Arjantin kazanıyor ve finale yükseliyor. Herkes zıplıyor, hopluyor, inanılmaz mutlu herkes. Ben daha da mutluyum. Ayarlamaya çalışssam bu kadar denk getiremezdim herhalde. Dünya Kupası finalini Arjantin-Almanya oynuyor ve final günü ben Buenos Aires’teyim.
Zafer coşkusu içindeki bir grup Arjantinli ile shuttle’a binip havaalanına geçiyorum. Yolda tezahüratlar, şarkılar “Vamos Argentina” lar… Sevdim ben buraları ya! İnanılmaz derecede cana yakın insanlar buraların insanları. Uçak 2+1 koltuklarıyla gayet geniş. Özel uçak gibi nerdeyse. Aerolineas Argentinas küçük bir sürpriz de hazırlamış. Minik kutu ve içinde daha sonra müptelası olacağım Alfajorler ve Mate tabi ki de =) Onu ilerde anlatacağım Buenos Aires’te =)
Bir yandan günlüğümü yazıp, kahvemi yudumlarken ne kadar şanslı bir insan olduğumu düşünerek bunun mutluluğunu yaşıyorum. Sırada rüya şehir Buenos Aires var. Gezmeye devam…
Diğer Güney Amerika yazılarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.